Loading...

Ulu Önder


 

ata04.jpg

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

10NCU YIL NUTKU
Türk Milleti!
Kurtuluş Şavaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız.Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.Kutlu olsun!Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.Bu işlerin en büyüğü,temeli,Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak,azimkârane yürümesine borçluyuz.Fakat yaptıklarımzı asla kâfi göremeyiz;çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.Bunun için, bizce zaman ölçüsü,geçmis asırların gevşetici zihniyetine göre değil,asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız,daha az zamanda daha büyük işler başaracağız.Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin,yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda,elinde ve kafasında tuttuğu meşale,müspet ilimdir.Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki,yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da,güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk milleti!
On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!

Ankara, 29 Ekim 1933

KRONOLOJİ
1881
Mustafa Kemal, Selanik'te doğdu.
1894
Mustafa Kemal,Selanik Askeri Rüştiyesi'ne başladı.
1896
Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ne girdi.
1899
Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ni bitirerek, İstanbul'da Harp Okulu Piyade Sınıfına girdi.
1902
Mustafa Kemal, Harp Okulu'nu teğmen rütbesiyle bitirerek, Harp Akademisi'ne girdi.
1905
Mustafa Kemal, Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun oldu.
1906
Atina Olimpiyatları'nda Yorgo Alibrantis adlı Türk, Dünya Rekoru kırdı. (1896 yılında yapılan ilk olimpiyata katılan ilk Türk Deliormanlı Koç Mehmet Pehlivan'dır.)
1907
Mustafa Kemal gizlice Selanik'e geçip, orada da, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin bir şubesini kurdu.
1908
Mustafa Kemal, Selanik - Üsküp (şark) Demiryolları müfettişliğine atandı.
1909
31 Mart Olayı oldu.
1910
Mustafa Kemal, Selanik 3. Tümen kurmay başkanlığına atandı.
1911
Mustafa Kemal, Selanikte bulunan 38. Piyade Alay Komutan Vekilliğine atandı.
1912
Balkan Savaşları başladı. Mustafa Kemal, Bolayır'da kurulan kolordunun hareket şubesi müdürlüğüne getirildi.
1913
İttihatcılar, sadrazam Kamil Paşa'yı uzaklaştırarak yerine Mahmut Şevket Paşa'yı getirdiler. (Babıali Baskını ile)
1914
Enver Paşa, Ahmet İzzet Paşa'nın yerine Harbiye Nazırı oldu.
1915
Mustafa Kemal, Sofya'dayken 19. Tümen Komutanlığına atandı.
1916
Müttefik Kuvvetleri, Seddülbahir'den çekildi.
1917
Mustafa Kemal, Hicaz Seferi Kuvvetler Komutanlığına atandı
1918
Mustafa Kemal, Alman İmparatoru tarafından, birinci rütbeden Kılıçlı Cordon ve Prussu nişanı ile taltif edildi.
1919
Lord Curzon'un, "Doğu Trakya'daki Türkler ile Batı Anadolu'daki Rumlar mübadele edilmelidir" yolundaki muhtırası açıklandı.
1920
Milletvekilleri Mustafa Kemal ile görüşmeye başladı.
1921
Yunanlılar, Eskişehire doğru ilerlemeye başladı.
1922
San Remo Konferansı kararları, TBMM'de reddedildi.
1923
Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım İzmir'de öldü. Karşıyaka'ya gömüldü.
1924
Gazi Mustafa Kemal İzmir'e gitti.
1925
Gazi Mustafa Kemal Konya'ya doğru yola çıktı.
1926
Türkiye - Şili dostluk antlaşması imzalandı.
1927
Amerika Birleşik Devletleri ile yeniden siyasal ilişkilerin kurulması için notalar alınıp verildi.
1928
Amsterdam Olimpiyatları başladı. (İlk dördüncülüğümüzün alınması. Tayyar Yalaz)
1929
Millet Mektepleri açıldı.
1930
Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti (Ulusal Ekonomi ve Araştırma Kurumu) kuruldu.
1931
Gölbaşı - Malatya Demiryolu işletmeye açıldı.
1932
Polis Teşkilat Kanunu kabul edildi.
1933
Gazi Mustafa Kemal, Ankara'dan Eskişehir'e yola çıktı.
1934
Polis Vazife Selahiyet Kanunu kabul edildi.
1935
İstanbul Ruhtım Şirketi Devletçe satın alındı.
1936
Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Atatürk tarafından açıldı.
1937
Şark Demiryolları (Sirkeci - Edirne) satın alındı.
1938
Türkiye-Irak-İran-Afganistan arasında aktedilen "Sadabat Paktı" T.B.M.M'de onaylandı.

Çünkü O, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu.Atatürk'e göre, insanlar arasında artık hiçbir renk, din ve ırk ayırımı tanımayan bir ahenk ve iş birliği çağı açılmalı, milletler bağımsızlıklarını, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. Bu ortaklaşa değerlerin kıtaları birbirine bağlaması, insanları renk, ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması lâzımdı. Çünkü insanlığın yükselmesi, insanlık idealinin gerçekleşmesi bu şuurun ayakta tutulmasına bağlı idi. İşte Atatürk, görüş ve düşünceleriyle, bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir büyüklüğü temsil etmektedir.Son söz olarak diyebiliriz ki, Atatürk'ün hayatı, şahsiyeti ve eseri incelendiği zaman, insanoğlu, hayranlığını gizleyememekte; bu millî kahramanı kutlamakta, bu kutsal mücadelenin önünde saygı ile eğilmektedir...

 

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip
olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

K. ATATÜRK
20 Ekim 1927

Nutuk;

Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı'nı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını, kısaca siyasi ve milli tarihimizi birinci elden anlatan değerli bir kaynak eseridir.

Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin İkinci Kurultayı'nda toplam 36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını aldı.

Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.

Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra, bu ilk metnin okunması güçleştiği için 1934 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından üç cilt olarak yeniden yayınlanan Nutuk, son olarak Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yeniden basıldı

ATATÜRK'ÜN ÜSTÜN KİŞİLİĞİ

Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliği temin eden eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevî bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletin çehresini değiştiren kudretli bir inkılâpçıdır. Bu vasıflarıyla, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyede taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir.Tarihin büyük tanıdığı şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman türlü bakımlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafı, hem fikir hem hareket adamı oluşudur. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir lider idi. Düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı'nın gerekse onu izleyen TürkÇağdaşlaşma Hareketi'nin esasını oluşturmaktadır.Atatürk, milletin tarihî seyrini değiştirebilecek üstün meziyetleri sayesinde, memleketi askerî ve siyasî zaferlerle uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihinde, her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri tatbik sahasına dökmüş. "Ya istiklâl, ya ölüm!parolası ile bir Millî Mücadele kazanınış, arkasından yepyeni hüviyette bir çağdaş millet ve devlet yaratmış adam azdır.İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk'ün ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiği için büyüktür. Esasen "Modern Türkiye'nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.Büyük Nutku'n sonlarında, Türk gençliğine hitaben çizdiği tablo, aslında, kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu tablodur. Atatürk, en güç şartlar altında bile, her şeyin bitti zannedildiği bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin kaybolmaması gerektiği gerçeğini, eseriyle ispatlamış bir millî kahramandır; onun için sembol olmuştur, onun için bayrak olmuştur.Atatürk, gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerde ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış,en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki, müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur. Atatürk; yaratıcısı, yapıcısı olduğu Türk İnkılâbı"nı ifade ederken: "Bu inkılâp, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir." diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne Mutlu Türküm Diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi. Yabancıların, "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanılığın düşmanı olanların düşmanıyız!" cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan "Atatürk İnkılâbı" aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır. Atatürk'ün insanlık değerlerine içten ve büyük saygısı vardı. O, bütün insanlığın asırlar boyu övdüğü ile övündüğü meziyetleri üstün kişiliğinde toplamıştı. Hayatı boyunca gösterdiği davranışlar, bu meziyetleri sergiliyordu. Şöyle ki: -Muzaffer Başkomutan olarak İzmir'e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını, "Bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!" diyerek, onu yerden kaldırtan,-Bir milleti hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin haşmeti karşısında, memleketin büyük sanatkârları, şairleri, tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman "Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür!" cevabını veren ,
-Çanakkale'de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud'ya, yıllar sonra Ankara'da karşılaştıkları zaman -Generalin boş kolunu. işaret ederek- : "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"diyen ,- Çanakkale şehitleri törenine konuşma yapmak üzere giden bir Bakanına, harpte ölen diğer millet askerleri için de: "Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz!" diye not yazdıran,- Mısır elçisine, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı alacaktır!" Diyen Büyük Atatürk, gerçekten insan sevgisinin ve insanlık idealinin kolay erişilemeyecek bir örneği idi. Bu davranışlar, belki de insanlık tarihinde eşi olmayan şeylerdi ve O'nun büyüklüğünü, O'nun genişliğini, O'nun engin hoşgörüsünü simgeliyordu."Yurtta barış, cihanda barış" için çalışmak, Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi.O, "İnsan her şeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı;fakat başka milletlerinde huzur ve refahıni düşünmelidir." derken, işte bu çabasını dile getiriyordu. Atatürk'e göre "Dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak, demekti". Çünkü, "Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdu". İşte Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinin kökleri böyle insancıl bir düşünceden, böyle insancıl bir idealden kaynaklanıyordu.Atatürk'e göre"Milletleri idare edenlerin vazifesi, hayatı mutlu kılmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Hayatta mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Hatta bir devlet adamı böyle hareket ederken 'Benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekter mi?' diye bile düşünmemeliydi."O, karşılık beklemeksizin, insanlığın mutluluğuna hizmet edebilecek adam yetiştirmenin, en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiştiren insan, bu çiçekten birşey bekler mi? Adam yetiştiren insan da, çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine, milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler".Atatürk'e göre, milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. Kıta'alar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar, yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere terk etmeli idi. "İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirecek karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarıyan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaşları kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı." Bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi, bu ortak uygarlığa dahil olması Atatürk'ün en samimî arzusu idi.

 

serdal_kaya@msn.com

Bana ulaşmak için yukarıdaki e-mail adresini kullanın

 

Örnek Sokak 1a, 12345 Örnekşehir
+90 539 491 7210